13 Ağustos 2012 Pazartesi

İSTER İNAN, İSTER İNANMA!!!

Siz ister inanın, ister inanmayın ama olumlu düşününce olumlu oluyor ;)

O yüzden her canınız sıkıldığında olumlu düşünmek için kendinize savaş açın. Şahsen ben katlanamıyorummmm negatif insanlara, ruhum daralıyor, azıcık enerjim var onu da onlar emiyor.

Arkadaşım biraz sonra aşağıda size yazdığım yazının linkini atmıştı bana, bende sizin ile paylaşmak istedim. Ben çıktısını aldım duvarıma astım, siz ister okuyun, ister asın, ister umursamayın :D Ama benden size tavsiye her ne olursa olsun OLUMLU DÜŞÜNÜN!!!

                   Hint Felsefesinin 4 altın kuralı
O kadar stres yüklüyüz ki bazen nefes almayı dahi unutuyoruz. Kafamızda dolaşan bin bir türlü tilki yüzünden, bırakın gülmeyi, gülümseyemiyoruz bile!
Ben bu hafta, olaylara farklı bir pencereden bakalım ve vicdan muhasebemizi yaparak içimizi bir nebze olsun temizleyelim istiyorum. Yani özetle; bu hafta bu köşede olağanüstü detoks (Gün, geçmişin zararlı toksinlerinden kurtulma günü) ilan ediyorum!
Yazın gelmesine yakın, bütün ülkelerin diyetleri tek tek denenir ya hani, ben de bu hafta, stresten arınmak ve özellikle de geçmişin gölgesinden kurtulmak için Hint Felsefesinin 4 altın kuralını beğeninize sunuyorum…
İşte o 4 altın kural:
KURAL 1: "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır; ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
Etrafımızdaki kişileri düşünelim… Neden hayatımızdalar?
Bizi bırakıp giden kişileri ya da bırakıp gittiklerimizi düşülenim bir de… Neden gittiler ya da neden gittik?
Hepimizin hayatında, tanıdığımıza tanıştığımıza pişman olduklarımız vardır mutlaka: Bizi üzen, isimleri her geçtiğinde öfkelenmemize sebep olan, yine de bazen garip bir şekilde özlem duyduklarımız…
“Her şeye rağmen” onları tanıdığımız için şükretmeliyiz. Niye mi? Çünkü hayattan öğrendiğimiz çoğu şeyi onlar sayesinde öğreniriz. Bazen de hedeflerimizi ve planlarımızı değiştiririz sayelerinde... Hani bir söz vardır: Kötü ev sahibi, insanı mal sahibi yapar. Tam da o hesap işte.
KURAL 2: "Yaşanmış olan her ne ise sadece yaşanabilecek olandır. Hiçbir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."
Geriye dönük pişmanlıklar ve keşkeler… İçimizi kemiren ve asla telafisi olmayan şeylerdir. Gereksiz yere, “acaba”larla dolu düşüncülerle geriye dönemeyeceğimizi bile bile içimizi kemiririz. Böylece dünümüz için, maalesef bugünümüzü de feda ederiz ve hayatımızı daha çok ıskalarız.
2. Kural, aslında bizdeki “kaderciliği” de tarif ediyor biraz, ne dersiniz? Yaşadığımız her şeyin hakkımızda “en hayırlısı” olduğuna inandığımız sürece, pişmanlıklarımız bir zaman sonra yerini “iyi ki” ile başlayan cümlelere bırakabiliyor. Yeter ki bizler sabretmeyi bilelim…
KURAL 3: " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne de geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
Anahtar kelimelerimiz: Sabır, doğru zaman ve inanmak…
KURAL 4: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir."
Tam da bizdeki “Allah bir kapıyı kapatırsa, ötekini açar.” durumu…
Bazı durumlarda sebat etmek öyle kolay olmayabiliyor; ama yine de insan buna odaklanmalı, geçmişse saplanıp kalmamalı, gelecek güzelliklere yer açmalı, bütün enerjisini gelecek olanı güzel karşılamak üzerine harcamalı. Zor olsa da yapmalı bunu!
Aslına bakarsanız, kuralların çoğu bildiğimiz, aşina olduğumuz öğretiler. Ama biz toplum olarak, ismi farklı gelen şeyleri çok daha kolay benimsediğimiz için Hint Felsefesi üzerinden yola çıkmayı uygun buldum. Tıpkı İsveç diyetinin, olası bir Türk diyetinden daha çok rağbet göreceği gibi…
Her neyse, şimdi geçmişe “hoşça kal” diyip gelecek bütün güzellikleri kucaklayıp “merhaba” deme zamanı!
Gülümseyin ve öylece kalın…

Yazan cidden güzel yazmış, ellerine, kollarına, beynine sağlık :)

                                                                         Her şeye rağmen olumlu düşünen ben...

2 yorum:

  1. Kuzucum sana benden mim var. http://aysa-home.blogspot.com/2012/08/ne-enteresan-sorular-bunlar-boyle.html

    YanıtlaSil
  2. "Siz ister inanın, ister inanmayın ama olumlu düşününce olumlu oluyor ;)" Bende öyle düsünüyorum cok haklisin !

    YanıtlaSil